Sayfalar

11 Ekim 2013 Cuma

En sık Görülen Kalp Hastalıkları ve Tedavi Yöntemleri

Yaşamımız boyunca sürekli atan kalbimiz hastalıklar nedeniyle görevinde aksamalar ortaya çıkabiliyor. Doğumsal anormallikler, damar tıkanıkları ve kapak hastalıkları gibi nedenlerle kalp hastalıkları aniden meydana gelmektedirç
 Kalp çok dayanıklı kas grubundan oluşur ve sürekli pompa görevi görerek ihtiyaç olan kanı damarlara gönderir. Kalbimiz dakikada 60-70 kez, bir yılda ise 38 milyon kez kasılmaktadır. Birçok nedene bağlı olarak hastalanabiliyor. Kalbin çalışmasını etkileyen en önemli kalp damar hastalıklarının koroner hastalıklar, kalp kapağı hastalıkları, büyük damar anevrizmaları ve konjenital kalp rahatsızlıkları olduğunu söylüyor.
 Koroner Arter Hastalıkları
 Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de görülme sıklığı açısından ilk sırada yer alıyor.
 Nedenleri
 Normalde kalbin üç damar sistemi bulunuyor. Bu damar sistemlerinin iç yüzeyleri yıllar içinde yüksek kolesterol, yüksek kan basıncı ya da sigaradan dolayı zarar görüyor ve değişik derecede darlıklar meydana geliyor. Darlık derecelerinin yüzde 70’in üzerine çıkmasıyla göğüs ağrısı, nefes darlığı, çarpıntı, çene ağrısı şeklinde belirtiler ortaya çıkıyor. Bunlarla birlikte ön tanı için efor testi ya da ekokardiyografi gibi teşhis yöntemlerinin uygulandığı bu hastalığa, koroner anjiyografiyle kesin tanı konuluyor ve tedavi seçeneği belirleniyor.
 Tedavi yöntemleri
Koroner arter hastalığı tanısı konan hastalar için 3 tedavi yöntemi kullanılıyor:
 1. İlaç tedavisi
 Koroner damar sisteminde kalp krizi riski doğuracak kadar ciddi bir darlık bulunmayan ya da damar yapısı çok kötü olup ameliyata elverişli olmayan hastalarda tıbbi tedaviler uygulanıyor. Bu tedavi grubu içinde aspirin bulunuyor, ayrıca hastanın tansiyon ve kolesterol ilaçları düzenleniyor
2.  Koroner anjiyoplasti ve stent uygulamaları
 Kalp damarlarındaki darlıkların cerrahi olmayan bir yol ile açılması (balonla damar açılması) işlemine koroner anjiyoplasti adı veriliyor. Kasık atardamarından girilerek, kılavuz tel aracılığıyla darlığın olduğu bölgeye kaydırılan ve dışarıdan basınçla şişirilen balonun yardımıyla tıkalı damar açılıyor. Bazı durumlarda ise, bu balon üzerine önceden yerleştirilmiş bir metal kafes (stent) damar içinde kalıcı olarak bırakılarak, damarın yeniden daralma ihtimali azaltılıyor.
 3.  Bypass cerrahisi
 Tıkalı olan damarın sağlıklı bir damarla değiştirilmesine bypass deniyor. Bypass yapmak için kullanılacak olan damar (greft); göğüs, kol ya da bacaktan alınarak tıkalı koroner artere bağlanıyor.
 Kalp Kapağı Hastalıkları
Nedenleri
 Bu hastalıklar doğumsal nedenlere bağlı olabileceği gibi, çocuklukta geçirilen romatizmal hastalıklara, yaşlılığa bağlı kireçlenmeye, çeşitli enfeksiyonlara, kapağın dejenerasyonuna bağlı olarak da görülebiliyor. Geçmiş yıllarda romatizmal kalp hastalıklarına bağlı kalp kapakçığı hastalığı ilk sırada görülürken, ateşli romatizma için etkili antibiyotik kullanımının artması sayesinde bu nedene bağlı kalp kapağı hastalığı artık daha az görülüyor.
 Tedavi yöntemleri
 Koroner arter hastalığı olan hastalarda bu rahatsızlığa ek olarak, mitral kapağı besleyen damarların yeterince kan alamaması sonucu bu kapaklarda da yetersizlik oluşabiliyor. Genellikle koroner bypass ameliyatıyla beraber kapaklara da müdahale etmek gerekiyor. İkinci olarak görülen dejeneratif kapak hastalıkları ise, yaşlanmayla birlikte fonksiyonların bozulmasıyla meydana geliyor. Başlayan bu dejenerasyona bağlı olarak da yetersizlik veya kapak darlıkları oluşuyor. Dejeneratif kapak rahatsızlığında bu kapağın tamiri, birinci tedavi seçeneği oluyor. Ancak kapak rahatsızlıkları genelde yaşlı kişilerde meydana geldiği için bu hastalara ‘bioprotez’ adı verilen yapay kalp kapakları takılıyor. Aynı zamanda mekanik kapaklar da tercih edilebiliyor. Aort darlıklarında ileri yaşta olduğu için açık ameliyat yapılamayan hastalarda TAVİ denilen kasık arterinden girilerek kapak takılabiliyor.
 Aort Anevrizması
Nedenleri
 Aort atardamarının duvar yapısında meydana gelen bozulma sonucu, bu atardamar çapının normalin iki katına yükselmesine aort anevrizması adı veriliyor. Yani aort atardamarının balonlaşması anlamına geliyor. Balonlaşma, üç kısma ayrılan aort atardamarının hangi bölümünde olduysa o bölümün adını alıyor.
Tedavi yöntemleri
 Aort anevrizmalarında 5-6 yıl öncesine dek, sadece açık cerrahi ameliyatlarıyla yapay damarların uygulandığı klasik tedavi yöntemleri kullanılıyordu. Günümüzde bu tedaviyle birlikte endovasküler yöntemle anevrizma onarımı da sıklıkla tercih ediliyor. Endovasküler tedavide, anevrizmanın olduğu aort bölgesi, kasıktan uzatılan bir kateterle ilerletilen stentle tamir ediliyor. Bu yöntem açık cerrahiye göre; daha küçük kesilerin olması, daha az kanama gerçekleşmesi, daha çabuk iyileşme süresi gibi üstünlükler taşıyor. Ancak endovasküler yöntem her hastaya uygun olmayabiliyor. Anevrizmanın endovasküler yöntemle tedavi edilebilmesi için, hastanın damar yapısının uygun olması gerekiyor. Uygun olmayan hastalarda açık cerrahi yöntem kullanılıyor.
Ritim Bozuklukları: Aritmi
 Nedenleri
 Aritmi, kalbin atım hızıyla ilgili bozukluk anlamına geliyor. Sağlıklı kişilerde, dinlenme anında kalp, dakikada 60-100 vuruş olarak çalışırken, aritmi hastalığı taşıyanlarda düzensiz (hızlı, yavaş ya da duraklayarak) çalışıyor. Kalp hastalığı olanların yanı sıra sağlıklı kişilerde de görülen aritmi, çarpıntı yapabildiği gibi bayılmaya kadar varan bir seyir izleyebiliyor.
Tedavi yöntemleri
 Aritminin tipine göre ritim düzenleyici ilaçlar kullanılabiliyor. Bunun yanı sıra aritmiye neden olan başka bir hastalığın olup olmadığı araştırılıyor. Eğer sebep başka bir hastalıksa bu durumda öncelikle o hastalığın tedavisi yapılıyor. İlaçla tedavinin yeterli olmadığı durumlarda invaziv kardiyolojik girişimler ya da cerrahi yöntemler kullanılabiliyor.
Çocukların kalbine dikkat! Konjenital Kalp Rahatsızlıkları

 Konjenital kalp rahatsızlıkları doğumsal kalp rahatsızlıkları olarak değerlendiriliyor. Doğuştan gelen kalp anomalileri arasında kalpte delik, damar veya kapakçıklarda darlık ya da bozukluklar bulunuyor. Bu hastalıkların tedavisi, rahatsızlığın özelliğine göre planlanıyor ve cerrahi yöntemler pediatrik kalp cerrahisi ekibi tarafından yapılıyor.

9 Nisan 2013 Salı

Yağ Alırken Nelere Dikkat Edilmeli


Sıvı yağlar ve yemeklerde kullandığımız yağlar aslında hayati önem taşımaktadır. Unutmayın ki kalitesi düşük yağların kullanımı kanser gibi birçok önemli hastalıklara yol açmaktadır. Peki yağ alırken nelere dikkat edilmelidir. Piyasada birçok çeşit sıvı yağ satılmaktadır. Ucuz diye alınan yağlar aslında kalitesi düşük olup insan sağlığına doğrudan etki etmektedir. Firmalarda kontrollerin yetersizliğinden yararlanıp insan sağlığını hiçe sayarak bu yağları satmaktadır.
  Diğer önemli bir konu ise piyasada satılan mısırözü, fındık ve diğer yağlarında gerçekte fındık ve mısır kullanılmadan sadece soya yağı kullanılarak yapılan yağlardır. Fiyatı düşürmek için üreticiler fındık ve mısırözü sağlıklı gösterip aslında soya yağı kullanıyorlar. Hem maliyet düşüyor hemde satış karı elde ediliyor.
 Ayçicek yağı ise aldığınız imha edilmesi geren yanık atık yağların damıtılmış ve boyanmış halidir.

Ucuza mısırözü yağı aldığını sananlar aslında soya yağı almış oluyor. Karıştırma yapan firmalar, böylelikle yüzde 30 daha fazla kazanma imkanı buluyor.

Piyasada satılan mısırözü, ayçiçek yağlarına pamuk, soya ve kanola gibi daha ucuz sıvı yağlar karıştırılıyor. Şişenin üzerindeki etiketinde "mısırözü yağı" yazmasına rağmen soya yağı karıştırılan ürünler piyasada yer alıyor. Bazı firmalar ise karışım yapma zahmetine bile katlanmıyor.

Ucuza mısırözü yağı aldığını sananlar aslında soya yağı almış oluyor. Karıştırma yapan firmalar, böylelikle yüzde 30 daha fazla kazanma imkanı buluyor. Vatandaşın sırtından haksız kazanç elde eden bu tür işletmeler, son zamanlarda Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği'nin denetimlerini sıklaştırması üzerine Anadolu'nun ücra yerlerine kaçtı. 53 büyük firmanın üyesi bulunduğu Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği'nin aldığı yağ numuneleri kimya laboratuvarlarında tahlil ettirildi. Sonuçları olumsuz çıkan numuneler Tarım ve Köyişleri Bakanlığı'na bildirildi. Bakanlık bu yıl yaptığı 221 denetim sonucunda 13 firmaya idari para cezası verdi.

K. Y. ve D. S. A.Ş. Satış ve Pazarlama Müdürü K. Büker, Kütahya ve Manisa'nın Alaşehir ilçelerinden aldıkları numuneleri tahlil ettirdiklerini, üzerinde mısırözü yazan kutularda yüzde 100 soya yağı satıldığını tespit ettiklerini vurguladı. Karıştırmanın yanı sıra taklitten de şikâyetçi olduklarını ifade eden Büker, "Karıştırma yapan firmaların İzmir'deki ürünlerinde, benzer karışımı kullanmadıklarını gördük." dedi. Sıvı yağda karışım yapılabileceğini, kanunların buna açık olduğunu hatırlatan Büker, firmaların bunları etiketlerine yazmadıklarına dikkat çekti. Büker, bakanlığın da uygunsuz ürün satan firmaları kamuoyuna açıklamasını istedi. Kaya Büker, büyük yatırımlar yapmış işletmelerin bu işleri yapmayacağını belirtti. Soya, kanola veya pamuk yağlarından o gün fiyatı hangisinin ucuz ise onun karışıma katıldığını aktaran Büker, tüketicileri etiketleri iyi okumaları konusunda uyardı.

İSTANBUL VE İZMİR'DE DE VAR

Karıştırmaya tevessül eden firmaların ürünleriyle yalnızca köy, belde ve ilçelerde değil, her bölgede karşılaştıklarını söyleyen Bitkisel Yağ Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı A. Edip Uğur ise İstanbul ve İzmir gibi büyük şehirlerde dahi karıştırılmış sıvı yağ satıldığını belirtti. "Dernek üyelerimizin yurt sathına dağılmış olması, otokontrollerin her bölgede satışa sunulan bitkisel yağlarda yapılmasını sağlamakta." diyen Uğur, yaptırım güçlerinin olmadığını, yalnızca denetimlerin sıklaştırılmasını sağladıklarını ifade etti. Uğur, bakanlığın uyarılarını dikkate alarak karıştırma kontrollerini artırdığını, kendilerinin yaptığı tahlillerin sonuçlarına göre kanuni işlemler uygulandığını kaydetti.

Mutfakta ithal yağ kullanıyoruz

Bitkisel yağ ihtiyacının üçte biri yerli üretimle karşılanırken geriye kalan 1,1 milyon ton, yağlı tohum veya ham yağ olarak ithal ediliyor. Bitkisel yağ sektörü, yıllık 5 milyon ton yağlı tohum işleme, 1,5 milyon ton rafine ve 1 milyon ton margarin üretim kapasitesine sahip. Türkiye ekonomisi içindeki payı 4 milyar dolar civarında. Ülkede yaklaşık 1,7 milyon ton bitkisel yağ kullanımı var. Kişi başına düşen kullanım ise 21 kilogram. 2008 yılında 900 bin ton ayçiçeği tohumu, 34 bin ton soya fasulyesi, 1 milyon 200 bin ton çiğit ve 82 bin ton kolza tohumu üretildi. Bütün bu yağlı tohumların işlenmesinden sonra yaklaşık 570 bin ton bitkisel yağ elde edildi.

Lezzetli Olarak Bildiğimiz Zararlı Yiyecekler


  Cipsler dünyanın en lezzetli yiyeceklerinden biri gibi gelebilir ama insan sağlığına etkilerine bakılınca sadece obezite, kalp hastalığı sebebi değil. Cipsler aynı zamanda anne karnındaki bebeklerde bile sağlık problemine neden oluyor. Çocuklarda da hiperaktivite, yetişkinlerde kanser gibi sonuçları var.

  Yapılan araştırmalar Avrupa'daki gençlerin haftada en az 2-3 defa cips  yediğini ortaya koyuyor. İngilizler bir yılda 6 milyar paket cips tüketirken, bu rakam aynı zamanda korkunç bir sonuca da işaret ediyor. Bu kadar cips, İngiltere'de kişi başına beş litre yağ içilmesine eş değer.
   Uzmanlar bu sonuçları fast-food sektörünün insanları nasıl avucunun içine aldığının bir göstergesi olarak değerlendiriyor. Ağzınıza bir cips tanesi attığınız anda, ilk olarak tuzun tadı etkisi altına alıyor. Ayrıca cipslerde bol miktarda yağ da bulunuyor. Böylece yağ da tat almanızı artırıyor. Bu yağ trigeminal denilen sinir hücreleri aracılığıyla da hissediliyor ve beyne mesaj gönderiyor. Böylece daha çok yemek istiyoruz ve arzuluyoruz.
 Kaynak:Hürriyet

17 Mart 2013 Pazar

Bahar Yorgunluğu Nasıl Engellenir?


  Bahar Yorgunluğu genel belirtileri arasında ilkbaharda bio ritm düzensizlikleri, gastrit, yüksek tansiyon ve kalp hastalıklarının artması, bazı hormonların fazla salgılanması bulunmaktadır.
“Neşeli ve enerjik olunmasının da nedeni hormonlardır” diyen Baykal, şöyle konuştu:
“Bazı hormonlar karanlık ortamlarda daha fazla salgılanırken, bazı hormonlar ise insan metabolizması gereği güneş ışığında daha fazla salgılanır. Bahar aylarında insan metabolizmasında oluşan değişiklikler, beraberinde yorgunluğu da getirir. Kışın soğuk günleri yavaş yavaş yerini baharın neşesine, ılıklığına bırakırken, birçok kişide halsizlik, yorgunluk, eklem ağrıları ve uyku isteği gibi ortak problemler ortaya çıkar. Bunlar bahar yorgunluğu olarak değerlendirilir.”
Bahar yorgunluğuna bağlı olarak kalp ve romatizma hastalarındaki yakınmaların arttığını vurgulayan Baykal, önlem alınmaması durumunda yakınmaların kronik yorgunluğa dönüşebileceğini ifade etti.

 BOL SEBZE VE MEYVE TÜKETİLMELİ
  Prof. Dr. Yavuz Baykal, vitamin ve mineral eksikliği, hareketsizlik, yüksek tansiyon, kansızlık, gürültü ve stresli iş ortamının yorgunluğu tetiklediğini dile getirerek, yorgunlukla mücadele için bol sebze ve meyve tüketilmesi gerektiğini anlattı.
Sebze ve meyvelerin bağışıklık sistemini güçlendirmesi, vitamin ve mineral ihtiyaçlarının karşılanması açısından önemli olduğunu kaydeden Baykal, sözlerini şöyle tamamladı:
“Özellikle koyu yeşil, sarı, turuncu, kırmızı ve mor renkli sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Ispanak, karalahana, brokoli, pazı, Brüksel lahanası, turp, şalgam, pancar, kereviz, domates, havuç, limon, kuşburnu, elma, kivi, portakal ve mandalina bol tüketilmelidir. Mevsimin özelliğini taşıyan sebze ve meyveler tercih edilmelidir. Geceleri ağır ve yağlı yemek yememeye özen gösterilmelidir. Kahve, çay, soğuk meşrubatlar, kakao ve benzerleri gibi kafeinli içecekler azaltılmalıdır.
Kahve yerine rahatlatıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici bitki çayları tercih edilebilir. Her gün 10-12 bardak su tüketimine özen gösterilmeli. Beslenmenin yanı sıra, uyku düzeni, spor ve psikolojik faktörlere de dikkat edilmesi gerekiyor.”

Kanseri Engelleyecek Yeni İlaç


  Kanser tedavisinde yeni bir ilaç projesiyle,sadece kanserli hücreler tespit edilecek ve buna göre kanserin türüne göre önlemler alınarak,yapılacak tedavi daha etkili olacak.
 Projenin yürütücüsü AÜBİBAM Müdürü Doç. Dr. Genç, pankreas kanserinin, araştırmalara göre riskli kanser türleri arasında yer aldığını belirterek, teşhis edildikten sonraki 6 ay içinde hastaların yüzde 85'inin hayatını kaybettiğini söyledi.

 ÇOK SİNSİ İLERLİYOR
  Başlangıç evrelerinde hiçbir belirti göstermeyen, erken teşhisi ve cerrahi müdahalesi zor olduğu için “ölümcül” olan pankreas kanseriyle mücadele etmek amacıyla geliştirdikleri projenin, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) tarafından onaylandığını bildiren Doç. Dr. Genç, şunları kaydetti:
  “Piyasada bir çok kanser ilacı var ancak bunlarda seçicilik yok. Biz ilacı vücuda uyguladığımız zaman, kanserli bölgede lokalize olarak orada toplanacak, sonra aktif madde salınacak. Bu yüzden normal hücreler zarar görmeyecek. Sadece kanserli hücreleri hedeflendirdiğimiz için biz buna 'Akıllı İlaç' diyoruz. Normal hücreler etkilenmediği için tedavi daha hızlı sonuç verecek. Örneğin hasta kemoterapiye girdiği zaman kanserli hücrelerin dışında normal hücreler de ölüyor. Çünkü ikisi birbirine çok benziyor. Normal hücrelerde öldüğü için kemoterapiden sonra hasta bir süre kendine gelemiyor, kür arttıkça hasta daha da bitkin düşüyor. Bu yüzden hem erken teşhise yardımcı olacak hem de tedaviyi kolaylaştıracak bir 'Nanopartiküler ilaç taşıyıcı sistem' geliştiriyoruz. Böylece normalde hastaya 300-500 miligram dozda verdiğimiz ilacı hedefleme yaptığımız için daha düşük dozlarda belki 100-200 miligram ilaçla tedavi edebileceğiz.”
 KANSERİN VÜCUDA YAYILMASININ ÖNÜNE GEÇİLMESİ AMAÇLANIYOR
  Projeyle hem erken teşhis hem tedavi dolayısıyla pankreas kanserinde ölüm oranını azaltmayı hedeflediklerini dile getiren Doç. Dr. Genç, tedavinin daha hızlı sonuç vermesiyle kanserin yayılmasının da önüne geçileceğini aktardı.
  “Laktoferrinin hücre zarında uygun reseptöre bağlanarak ilgili kanser hücrelerine gidiyor, kanser neredeyse orada toplanıyor” diyen Doç. Dr. Genç, “Vücuda ilacı verdik eğer başlangıç evresindeyse laktoferrin sayesinde vücuttaki kanserli hücreler hedeflenecek, ilacın içeriğinde yer alan demir sayesinde ise MR dediğimiz görüntüleme cihazlarında kanserli bölge daha kolay tespit edilebilecek. Böylece, pankreas kanserinde erken teşhis sağlanmış olacak” ifadesini kullandı.

Çalışmalarının bilim adamlarına ışık tutarak, tüm kanser türlerinin tedavisi için geliştirilebileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Genç, projenin iki yıl içinde tamamlanacağını anlatarak, “Nano ilaç taşıyıcı sistemin pankreatik kanser hücreleri üzerindeki etkileri ve hedeflenmeleri önce kültür hücreleri üzerindeki etkileri ve hedeflenmeleri incelenecek, daha sonra deney hayvanları üzerinde, daha sonrada gönüllü hasta grubu üzerinde inceleyeceğiz. Bu konuda hastanelerin onkoloji servisleriyle çalışılabilir. Pankreas kanserinde erken teşhis ve tedavide yol alabileceğimize inanıyorum” diye konuştu.
  Doç. Dr. Genç, “Akıllı İlaç” proje ekibinde AÜ Fen Fakültesi Kimya Bölümü öğretim üyeleri Prof. Dr. Rıdvan Say ve Prof. Dr. Arzu Ersöz ile Biyoloji Bölümü öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Emel Ergene'nin yer aldığını sözlerine ekledi.